Madde bağımlılığı ve Ergenlik

Madde bağımlılığı, tüm dünya ülkelerinin karşı karşıya olduğu, gün geçtikçe artarak devam eden ve toplumsal düzene ağır hasar veren en önemli sorunların başında gelmektedir. Bağımlılık yapıcı - uyuşturucu maddeler başta kişinin kendisinde olmak üzere, ailesinde ve toplumda ciddi yaralar oluşturmaktadır. Bağımlılık yapan madde; sorunlu bir çocuk ve ergenlik dönemi, başarısız bir öğrenim hayatı, düzensiz bir iş hayatı, sorunlu bir evlilik ve aile hayatı gibi birçok toplumsal yaşamı olumsuz etkileyecek duruma sebep olmaktadır (Ünal, 1991).

Dünya uyuşturucu raporlarına göre 2016 yılında 29,5 milyon olan madde bağımlısı birey sayısının 2018 yılında ise 31 milyona yükseldiği raporlanmıştır. Bununla birlikte 2016 yılında dünya genelinde 250 milyon insanın bağımlılık yapıcı maddeler kullandığı, 2018 yılında ise bu sayının 275 milyona ulaştığı görülmektedir İki yılda dünya genelinde madde kullanan insan sayısının 25 milyon gibi ciddi bir artış gösterdiği gözlemlenmiştir (Yeşilay, 2018). Türkiye’deki durum incelendiğinde ise 1990 yılında 381.200 kişi madde kullanırken bu rakam 2016’da 664.906 kişi olarak tespit edilmiştir. Nüfusa oranladığımızda 1990 yılında 0,007 olan oran, 2016 yılında 0,0082 ye kadar yükselmiştir. Dünya genelinde 1990 yılında 46,5 milyon insan madde bağımlısı iken, 2016 da bu rakam 63,7 milyona çıkmıştır. 1990 yılında dünya nüfusu 5 milyar 288 milyon iken 2016 da 7 milyar 444 milyon olmuştur. Dünya genelinde madde kullanan kişi sayısı artarken nüfusa oranladığımızda düşüş olduğu görülmüştür (Kurt, 2018).

Bağımlılık yapan maddeler geçmişte doğada bulunan ve doğal birer kaynak oldukları için insanlık tarihi boyunca birçok coğrafyada farklı sebeplerle kullanılmıştır. İlk olarak sağlık alanında tedavi amaçla kullanılan bu maddeler, ilerleyen zamanlarda farklı özelliklerinim keşfedilmesi ile birlikte kötüye kullanılmaya başlanmıştır. Madde kullanımının bağımlılık şekline dönüşmesi ile birlikte toplumsal sorun olmaya başlamış ve tedaviye ihtiyaç duyulan bir ruhsal hastalığa dönüşmüştür (Uzbay, 2009).

Gelişimsel açıdan ele alındığında bireylerin 12-18 yaş aralığında madde deneme davranışlarının artış gösterdiği dönem olarak ergenlik dönemi madde kullanımı ve madde bağımlılığı açısından riskli dönem olarak görülmektedir (Arslan, 2016). Bu dönemde ergenler yoğun fizyolojik, duygusal ve ahlaki birçok değişimlerle birlikte sosyal etkileşim ve toplumsal etkilere maruz kalmaktadır (Koç, 2004). Ergenlik döneminde yaşanan bu gelişim ve değişimlerle birlikte, hormon salgılamasında hızlanma, soyut kavramlara yönelim ve zihinsel kapasitesinde ki değişim, gençliğe adım atmaya çalışan çocukların toplumsal hayata ve benlik algısına karşı bakış açısını etkilemektedir. Sosyal ve ailesel destekte yetersizlik, kişisel anlamda başarısızlıkların artması farklı sorunların oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Bazı çocuklarda, öğrenmede güçlük, içe kapanma, amaçsızlık gibi geçici problemler oluştururken, bazılarında ise evden kaçma, sürekli cinsel ilişkiye girme, alkol ve madde kullanma gibi çok ciddi toplumsal sorunlara yol açabilmektedir (Tamar vd., 2005). Bu açıdan ele alındığında ergenlik dönemi ile birlikte bireylerim bağımsızlaşma sürecinde ailelerinden uzaklaşmaya ve yeni deneyimler edinmek için çevredeki diğer akranları ile birlikte daha çok zaman geçirmeye başladıklarını, bu durumun da onları daha riskli bir yaşama sürüklediğini göstermektedir.

Madde bağımlılığının ortaya çıkmasında kişisel, çevresel ve ailesel birçok faktör bazen tek başına bazen de birlikte etkili olabilmektedir (Albayrak ve Balcı, 2014). Kişinin madde ile tanışması aile ortamında olacağı gibi, kişinin sonradan kurabileceği ailesi içinde de oluşabilir veya kişinin madde kullanırken evlenmesiyle bağımlı bir aile oluşabilir. Aile bağımlılık sürecinin her aşamasında olduğu için “bir aile hastalığı” denilebilir (Ögel, 2018a). Ailelerin çocuk yetiştirme tutumu, kişilerin bağımlılık davranışı edinmesinde önemli bir etkiye sahip olduğu görülmüştür. Aile içinde etkileşimin en az inmesi, sürekli çatışma ortamının olması, anne babanın çocuklara verdiği mesajların farklı ve süreklilikten yoksun olması bireylerin bağımlılık yapan maddeye yönelmesini sebep olmaktadır (Doğan 1996).

Aile yapısında olumsuz bir değişiklik, sistemin bozulması durumunda ise aile üyelerinde özellikler ergenlerde madde kullanımı gibi olumsuz davranışların sergilemesinde ki en önemli risk faktörü olabilir (Çetin, 2013). Aile içi sevgi ve bağlanmanın karşılıklı olması, ebeveynlerin iyi bir eğitimi almış olması, aile ortamının huzurlu olması aile üyelerinin maddeye yönelimini azaltacağından dolayı, ailenin koruyucu özelliğini göstermektedir (Ögel 2018a).

Madde bağımlısı olan insanlar madde kullanımı sonucunda ortaya çıkan birçok olumsuz durumdan kurtulmak için tek başlarına madde kullanımını bırakma girişiminde bulunurlar. Ancak bağımlı bireyler kendi başına üstesinden gelebilme düşüncesi, bağımlılık iyileşme sürecinde maddenin bulunduğu ortamdan uzaklaşamama, madde kullanımı ve tedavisi hakkında yeterli bilginin olmaması, tedaviye karşı isteksiz tutumlarının ortaya çıkması gibi birçok sıkıntı ile karşılaşmaktadır (Arıkan, 2011). Yaşanan bu durum madde karşısında başarısız olmasına neden olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında bağımlı kişilerin madde bağımlılığından kurtulması için profesyonel tedavi merkezlerinde bireysel ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri tedavi programları ile maddeden kurtulmaları mümkün olabilecektir (Ögel, 2018b).

Bağımlılık tedavisinde ilk ve en önemli adım, bağımlı kişinin kullandığı maddeden uzak durması ya da hiç başlamamasıdır (Yeşilay, 2018). Gelişimsel açıdan birçok riskli davranışa açık olduğu ergenlik döneminde kişinin maddeden uzak kalmasını ve maddeye bulaşmamasını sağlayabilecek en temel faktör sağlıklı bir yapısı, güçlü bağları, etkili iletişim örüntüleri ve problem çözme becerileri olan bir aileye sahip olmak olacaktır. Bu açıdan bakıldığında madde bağımlılığı tedavi sürecinde bireyin bağımlılık davranışlarının yanında birçok çevresel ve aile faktörlerinin birlikte ele alınması daha etkili sonuçların ortaya çıkmasına ve bireyin temiz bir yaşam sürdürmesine olanak sağlayabilecektir.

Madde bağımlısı ergenlere yönelik geliştirilecek olan tedavi ve rehabilitasyon süreçlerinde, özellikle aile yapısı ve aile içi sağlıklı ve güçlü ilişkilerin olunması, tedavi sürecinin daha etkili ve kolay olmasını sağlayacaktır (Yaman, 2014). Aile bireylerinin tedavi sürecinde madde bağımlısı aile üyesinin yanında olup ve destekleyici tutumlar sergilemesi tedavinin daha etkili sonuçlara ulaşmasını sağlayacaktır (Cepello vd., 2005). Aile içi bağların güçlenmesi ve iletişimin daha sağlıklı hale gelmesi madde bağımlılığına karşı bireyin sahip olduğu en güçlü koruyucu faktör olarak görülmektedir. Yani aile, madde bağımlılığına karşı koruyucu bir faktör, tedavi sürecinde tedavinin başarılı olmasında ve bağımlı bireyin iyileşmesinde destekleyici ve güçlendirici bir faktör, tedavi sonrasında ise tekrar madde kullanım riskini ortadan kaldıran koruyucu bir özelliğe sahiptir (Küçükşen vd., 2016). 2017 istatistiklerine göre madde bağımlılığı tedavi sürecinde ailelerin sürece dahil olması ile birlikte tedavide elde edilen başarı oranın % 41 daha etkili olduğu görülmektedir. Madde bağımlısı olan bir ergenin temiz kalma süresini etkileyen ve başarı oranını yükselten en büyük etken ailedir (Yeşilay, 2017).

Aile, toplumsal gelişmelerden fazlası ile etkilenen, bu gelişmelere kendi yapısında değişiklik göstererek toplumsal devamlılığı ve uyumu sağlayan evrensel bir kurumdur. Aile, karı-kocanın yasal ve kültürel bağlara uyarak kurdukları, aynı çatı altında yaşayan ve toplumun üreme, çoğalma, sevme- sevilme, ait olma, kendini geliştirme ve gerçekleştirme, sosyal huzuru sağlama gibi birçok biyolojik, psikolojik ve sosyal ihtiyacını karşılayan en küçük “birlik” olarak tanımlanmaktadır (Özgüven, 2000).

Aile, aile içi iletişimini ve etkileşimini düzeltmek, ekonomik bağlamda kendisine yeterek topluma katkıda bulunmak, kendi iç dünyasında ve dış dünyaya karşı ise uyumlu olmak zorundadır. Bu mücadeleler sonucunda birçok risk faktörü ve kriz durumları oluşmaktadır. Aile içindeki üyelerden biri veya bir kaçı, olumsuz davranışlarla veya dış baskılarla karşılaşmaktadır. İşlevsel aileler değişen durumlara uyum sağlayarak durumun üstesinde gelmeye çalışırken, uyum ve mücadele yeteneği az olan aileler ise işlevsel olmayan bir yapıya bürünmektedir (Nicholas, 2013). Bağımlı çocuklara sahip ailelerde sorunun kaynağı olarak ailenin işlevsel olup olmadığı önemli bir etkendir. Sorunlu ve suç davranışı olan madde bağımlılığının derecesini, aile içi ilişkilerin niteliği ve tarzı belirler. Bağımlılık, başta çocukların çocukluk rolünü etkiler, sonraki süreçte aile içinde aileyi maddi ve manevi birçok güç duruma sokarak aile düzenini hızlı bir şekilde bozmaya başlar. Bu sebeple çocuğun aileye bakış açısı, ailenin de bağımlı çocuğa karşı tutumu bağımlılık davranışının devam edip etmemesini, aile düzenini etkileyen en önemli etkenlerden biridir (Ögel, 2010).